
Emre Gül’den Psikolojik Gerilim: Oyuncak Müzesi – Katilin Gözünden Bir Hikâye
Emre Gül’ün “Oyuncak Müzesi” adlı romanında, kurbanların değil katilin bakış açısından anlatılan çarpıcı bir gerilim deneyimi sizi bekliyor. Ravebelg Kasabası’nda geçen bu hikâye, sırlarla dolu olay örgüsü, oyuncak bebekli cinayetleri ve unutulmaz karakterleriyle son sayfasına kadar soluksuz okunacak bir psikolojik gerilim romanı sunuyor.
Ravebelg Kasabası… dışarıdan bakıldığında sıradan, huzurlu ve geçmişiyle barışık bir yer gibi görünse de, bu küçük kasabanın sessizliğinin altında derin yaralar ve karanlık sırlar yatmaktadır. Her şey, ilk ölümle başlar. Ardından gelen ikinci ve üçüncü cinayetlerle birlikte artık herkes, kasabanın bir oyun alanına, insanlarının ise birer “oyuncağa” dönüştüğünü fark eder. Bu kez hikâyeyi kurbanlardan değil, bizzat katilin ağzından dinliyoruz. Kendi akıl yürütmeleriyle, suçlarını meşrulaştıran ve her cinayetini estetik bir sunum gibi gören bir zihinle karşı karşıyayız. Katil, her kurbanının yanına onlara benzeyen el yapımı bir oyuncak bebek bırakmakta ve bu şekilde onları “ebedileştirdiğini” düşünmektedir.
Noa, çocukluk travmalarını hâlâ üzerinden atamamış, genç bir kadındır. Yıllar önce ablasının ölümünden kendisini sorumlu tutmakta ve ailesi tarafından da bu suç yüküyle bastırılmaktadır. Özellikle annesi, onun üzerinde derin psikolojik yaralar bırakmış, Noa’yı bir nevi günah keçisi ilan etmiştir. Noa, yıllar sonra kasabaya dönmeye karar verdiğinde, geçmişin hayaletlerinden kaçtığını sanır; oysa kasaba ona geçmişin tüm dehşetini yüzüne vurmak için pusudadır. Kardeşi Mia’ya olan bağı, onun hayatta kalma nedenlerinden belki de tekidir.